12 Aralık 2015 Cumartesi

Boyun Fıtığı ( Talim Alanı )

Boyun Fıtığı

  Boyum oldukça uzun. O kadar yapılı ve heybetli değilim. Kuru bir dal gibiyim aynı. Acizliğim ve sırtlandığım günahlar zahirende yansımış sanki bedenime. Yürürken, otururken hafif kambur dururum. Boynumda sürekli önüme doğru eğik. Muhtemelen orta yaşları az buçuk geçtiğimde boyun fıtığı olucam. Ama buna değer. 

  Sevdiysen eğer birini Allah için, hele hele evlenmek niyeti ile sevdiysen, o baş yürürken dik duramıyor. Gözlerin görmesin ondan başka kimseyi diye yerdeki kaldırımları sayıyor. Bildiğin kamburum çıktı. Boynum yakındır fıtık olacak. Sevdiğim kıza feda olsun. Bir boyun gerekse sadakatimi ispata, bu boyun tez vurulsun. 

Mr Anonim

13 Kasım 2015 Cuma

Sessiz (Talim Alanı)

Sessizlik. 
Sensizliği tanımlayan tek kelime bu aslında.   
Özlemi. 
Hasreti. 
Sevgiyi belkide. 
Sana dair ne varsa ey sevgili,
Çoğu zaman sessizlik temsil ediyor. 
Seni en güzel sessizlik anlatıyor. 
'Sen' deyince kelimeler düğümleniyor boğazıma. 
Dudaklarımda hayat bulamıyor kelimeler. 
Seni anlatmaya yetmiyor hiçbir lisan. 
Aynı şekilde,
Aklımdan ışık hızında ilerleyen düşüncelerde yetersiz. 
'Sen' dedim mi duruyor zaman. Duruyor mekan. 
Kim bilir hangi alemlerde yüzüyorsun şuan. 
Kim bilir hangi ufuklara yelken açtın en sevgili. 
Senin seyir eylediğin alemlerde kulaç atmak için neler vermez bu, 
Yitik ve
Bitik insan. 
Seni minik bir an dahi seyir eyleyebilmek için,
Nelerini vermez bu can. 
En sevgili
Akşam yatıyorum sen. 
Sabah uyanıyorum sen. 
Hayallerde sen. 
Alemlerde sen. 
Sana dair ne varsa bir özlemde gizli. 
Birde sessizlikte. 
...
Kelimelerimin yine bağlandı basireti. 
İçimde kopan fırtınaların yanında,
Söyleyebildiklerim,
Devede kulak olsa teselli bulurdum. 
En fazla,
Devede bir kıl tanesi. 
Mumdan farksız eriyip giden bu hayat baharım. 
'Sen' ile geçti. 
Yada sensizlikle. 
Sessizlikle.  
Havanın olmadığı ortamda
Çığlık basıyorum sanki. 
Çıkmıyor sesim soluğum. 
Karabasan oturmuş göğsüme. 
Nefes dahi alamıyorum. 
Sensiz ben,
Yaşamakta dahi zorlanıyorum en sevgili. 
Baktığımda kaybolmak istediğim bir çehren vardı. 
Hatırlamakta zorlanıyorum. 
Utanıyorum sebepsiz. 
...
Birbirinden anlamsız ve alakasız onlarca kelime grubu yazdım sana. 
Yazmadım belkide
Kustum.  
Bilmiyorum. 
Çok seviyorum seni. 
Çokça özlüyorum. 
Çok...
Sessiz.....

Mr Anonim

8 Kasım 2015 Pazar

'Yedi' (Talim Alanı)

  Saat sabahın dördü. Su bardağında içtiğim bol köpüklü sütlü kahvem. Küllük niyetine kullandığım bardak su kabım var masamda. Gönlüm masamdan daha karmaşık bugün. Tutsaklar diyarıyım sanki. İkinci dünya savaşından kalma rus denizaltısı gibiyim. Gönlümdekileri de kendimle beraber suyun derinliklerine çekiyorum. İki dudağımın arasına sıkıştırdığım sigaram var birde. Dumanı nasılda özgürlük için çırpınıyor ciğerlerimde. Bir başkayım bugün. Dolandığım alem, evimin önündeki deniz kıyısı değil. Karşımda beliren ufuk çizgisi, pekte tanıdık gelmiyor. Uzaklardayım. Darmadağın olmuş bir kütüphane gibiyim. Ne alfabetik sıralamam kaldı nede kendime has sessizliğim. 

  Fedakar olamamak çok zormuş meğer ey sevgili. Hayat, yaşam, can, mal,kastettiğim şey bunlar değil. Bunlar insan gözünde harcanabilir bozuk para gibi aynı. Sevdiği için insan, her birini yakabilir düşünmeden. 'Mevzu bir inşaatı ateşe vermek değil, mevzu o inşaata bir tuğla koyabilmekte.' Sevdiği için savaşmaktır mühim olan. Mor sümbülüm, öyle bir çıkmaza girmiş ki hayatım, dönme şansım yok girdiğim sokaktan geri. Zamanı maalesef alamıyorum geri. Önümdede aşmam gereken düz bir duvar. Savaşmak istiyorum, aşmak istiyorum bu engebeyi. Sarp arazi isterdim ömür tarlamda ama benim her yanım düz duvar. Benim için yakmaya hazırsın 22 senedir tek tek tuğla dizdiğin inşaatını yada bitireyim diyorsun layığıyla. Hayat macerandaki her yolu benimkiyle kesiştirme uğraşındasın ey ceylan gözlüm. Gönül limanıma demirlemek istersin bindiğin hayat gemisini. Sen benim için okyanus geçmeye hazırsın. Ben senin için gemiye dahi binemiyorum. Tüm aksilikleri, çıkmazları iyiye yorduk hep. Aksine ihtimal bile vermedim. Ama bugün ilk kez düşündüm... 

  İkinci dünya savaşından kalma bir denizaltıyım ben. Gittiğim bir yer yok. Yalnızca batıyorum. Zaman geçtikçe kararıyor gözlerim. Yalnızca gözler değil ufkumda kararıyor. . . Hani en baskın duygu özlemdi ya bizim için. Ben bu sefer sadece korkuyorum. Kendim için değil. Çünkü ben yalnızca batıyorum...

  Gönlümün; benim dahi varlığından bi haber olduğum rutubetli köşelerinden sesleniyorum sana en sevgili. Atını çılgın gibi Tümurun çadırına dehleyen Yıldırım misali, samimiyetimin son demleri ile yazıyorum. Kendime dahi itiraf edemediğim ne varsa şimdi sana fısıldıyorum. 

  Sıkıştığım çıkmaz sokakta yüzümü aydınlatan mehtabım. 

  Senin için feda edebileceğim şeyler bozuk paradan farksız benim için. 

  Seni çokça seven işe yaramaz sevgilin. 

  Yedinci Ayın Şerefine. 

  Mr Anonim

6 Kasım 2015 Cuma

Öğretiler (Talim Alanı)

  Bir gün Eminönüden geliyoruz annemle. Sabah çıkmışız yola, dönüşümüzde hava kararmış. Kaç saattir yollardayız Allah bilir. Yemek olarak döner yediğimizi söyleme gereği duymuyorum. Otobüse binmişiz iettnin deri koltuklu ikarusları var o zaman. Onbeş sene evvelden bahsediyorum. Şuan ki metrobüse nasıl cephede hücuma kalkan askerler gibi biniyorsak o zamanda öyle. Tekli koltuklara yapıştık. Annem arkamda ben bir önündeki koltukta yer bulduk kendimize. Çok geçmedi. Annem yaşlarında gözlüklü bir kadın geldi. Senin biletin var mı çocuğum dedi. Annem söze girdi hemen. Bileti var ve ayrıca hasta o , dedi. Halbuki ne biletim var nede hastayım anasını satayım. Yaşım 6-7. Göğsüm alev alev yanarken kalkmak ve o işten gelen kadına yer vermek için kalkamıyor aksine oturduğum koltuğa daha da gömülmeye başlıyordum. Annemin vermiş olduğu emir üstüne ineceğim durağa kadar çivilenmiştim o koltuğu. İnene kadar o ablaya yer vermeyi istedim gönülden ciğerden. Ama yapamadım. . . Bu anının devamını hatırlamıyor zihnim. Gerisine de lüzum yok zaten. Resmin tamamını göremeyen arkadaşlarım için birde açıklama geçeyim. 

  Daha küçücük yaşlarda ailemizin bizim için çizdiği doğru ve yanlışlar, bizim ömür boyu seyir eyleyip ulaşmak istediğimiz ufuk çizgimizi belirliyor. Hayal gücün, hayatında ulaşmak istediğin hedefler, olmak için çırpındığın o mükemmel insan. Bunların hepsi daha o küçük yaşlarda nakşediliyor benliğine. Dokuma kilim nasıl iran halısı etmiyorsa dostlar, bizim baskı altında yetişen masum gencimizde dış dünyaya bir türlü açılamıyor. Fetih edemiyor Rabbinin onun için yarattığı alemleri. 

  Evet, olmazlar ile büyüyüp, olmazları oldurmaya çalışan, yapılan onlarca baskı ile kişiliği yarım yamalak oturmuş bir genç olarak kendimi kim beşyüzmilyar ister programına katılıp ilk soruda elenmiş yarışmacı gibi hissediyorum. Doğru diye öğrendiğinizi de, yanlış diye korktuğunuzu da bir gözden geçirin dostlar. Bu hayat sizin! Bu filmin tekrarı yok...

Vesselam. 

Mr Anonim

4 Kasım 2015 Çarşamba

Kamikaze! (Talim Alanı)

  Dünya yörüngesindesin. Yer çekimine kamikazeye geçmişsin. Gittikçe hızlanıyorsun. Her saniye bir öncekine göre daha hızlı geçiyor sanki. Bir saat bir dakika, bir dakika bir saniye gibi. Ne zaman sabah olduğunu ne zaman yatmak için yatağa girdiğini anlamıyorsun. Gün içersinde neler yaşadığını düşündüğünde sanki 10 sene önceki anılar gibi hepsi. Ne denli çabuk ölüyoruz. Fark etmiyor musun. Daha dün beraber ilk okul sıralarındaydık. Ne ara deve gibi olduk biz. 

  Hepimizin dev gibi hedefleri var. Hepimizin bitirmesi gereken bir üniversitesi. Adam olmamız gerek bizim! Güzel bir iş bulup çalışmamış şart amına koyayım. 3 bin tl maaşın altında bir iş bulursak öldük lan biz. Yaşamayalım hiç. Bin beşyüz lira maaşla çalışacağına git kolsuzlara 31 çek daha iyi. Lan niye böyle. Niye bunun için, niye 3 bin tl için kurulmuş robotlar gibiyiz. Yada kudurmuş köpekler gibi! Niye iş yerindeki patronumuzdan ebemizi sikecekmiş gibi korkuyoruz. Niye ona yaranmak için kendimizden ödünler veriyoruz. Kız erkek farketmez. Niye ruhumuzu fahişeleştiriyoruz. 

  Lan ne oldu bizlere. Gösteriş için yapmayacağımız şey kalmamış. Yoldan bir kız geçer. Onu izlersin düzercesine. Normal şartlarda sana, gece uyurken onu rahatsız eden, vızıldayan sivri sinek kadar değer vermez. Suratına bakıp iki çift laf dahi etmez. Ama sana hava olsun diye, sırf gösteriş için giyinir ve kibir yumağı halinde önünde yuvarlanır. Lan bu niye böyle. Beni o mu yarattı (haşa). Bu kibir niye? Tüm evren onun kırmızı ojeli parmaklarında mı dönüyor? Niye gösteriş manyağı olduk biz? Ne önemi var yedikten bir gün sonra bok olarak çıkaracağımız yemeğin fotoğrafının? Ne önemi var gittiğimiz yerlerin bildirimini yapmanın. Görmüyor musun ulan ölecek toprak olacaksın. Ve zaman o kadar hızlı ki bunun farkına dahi varmayacaksın. 

Dünya yörüngesindesin. Yer çekimine kamikazeye geçmişsin. Gittikçe hızlanıyorsun. İt dalaşındayız ulan! Çakıldığımız yerde bir mezarlık var. Taşlarında da ruhuna Fatiha! 

Mr Anonim

1 Kasım 2015 Pazar

100 km/h hızla koşarak duvara çarptım (Talim Alanı)

Düşün, yoldan geçen adamın ayakkabısının tabanındaki çamurları. Nereden geldiğini, nerelerden geçtiğini anlatırlar. Sokaklarda iz bırakmazlar. Zaten sokaklar yeterince çamurludur. Çamurlu sokak gibisi yoktur. Oraya adım atan herkesin ayağı çamur olur. Sonra bindiğin toplu taşımaya taşırsın o izleri.
Kulaklığındaki melodisiz kuru gece kulübü müzikleriyle toplu taşımalarda her gün seyahat eden gençleri düşün. Kendini kaybedip dans etmek isterler bazen. Aslında dans etmeye utanmazlar, ama önyargı ile yargılanacaklarından dans edemez; utanırlar.
Gece kulüplerinde dans edenleri düşün. Bütün amaç eğlenmektir (bazıları için sekstir) aslında. Sabah baş ağrısı ile uyananı çoktur. Gürültü eşliğinde dans ederler. Boşluktadırlar duvarlara çarpmazlar. Sabahlayanlarının bazılarının kafalarını duvarlara vurası gelir. Bi' keresinde 3 bardak votkaya 60 lira vermiştim. Bırak başımı duvarlara vurmayı hoşuna giden kızın güzelliğini seyrederken boğulmak için alkol deryasında elimle kürek çekebilirdim. Sarhoş olamadım. Param da boşa gitti. Kızın da sevgilisi varmış, gecenin sonunda öğrendim. Mantıksızlık budur.
Mantığın olmadığı yer denilen askeriyeleri düşün. Vatan borcu namus borcu, vatani görev bik bik bik denilen omuzlar eşliğinde gönderilen bir genç şu anda başkentteki askeri gazinoda meymenetsiz subayın tekine garsonluk yapmakta. Duvarlar arasından kaçmanın hayalini kuruyor aslında 'kahraman' garsonumuz. Bankaya kredi öder gibi namus borcunu kapatsın hele, hemen evine dönecek. Ama tuvaletler temizlendiği için bir hafta tuvalete girmemek zorunda. Neden? Tuvaletler temizlendi. Girmek yasak. Başında da nöbetçi var. Çılgınlık budur.
Çılgınca yaşamış Jim Morrison'u düşün. Hiç bir zaman gelecekte ne yapacağını düşünmediğini sandığın bir insan. Müzik, konser, uyuşturucu, alkol, seks, şiir, seyahat, kertenkele, dans, uyuşturucu, alkol, müzik, gitar, nota, akort, konser, alkol, viski, seks, şiir, amerika, hayranlar, kertenkele, dans, kızılderilinin ruhu, uyuşturucu, alkol, gitar, akort, bira, alkol, seks, şiir, hippiler, hayranlar, kertenkele.
Gerçeğin tiyatrosuna hoşgeldiniz.

Kuzgun Bey

31 Ekim 2015 Cumartesi

Sensiz (Talim Alanı)

Bayat bir ekmek gibi İstanbul. 
Dibi tutmuş bir yemek. 
Demsiz çay, telvesiz kahve gibi.  
İstanbul sensiz, İstanbul yetim.  
Mr Anonim

30 Ekim 2015 Cuma

İşçi (Talim Alanı)


   Dinlediğin müziğin mayışıklığı ile bazen gömülürsün oturduğun koltuğa. Bir el gelir tutunur önündeki tutunma yerlerine. Ellerine bakarsın. Tırnak araları dolmuş, kapkara! Elinin üstü nasırlaşmış. Avuç içleri kim bilir ne alemde!

   Yüzünü görmezsin çoğu zaman. Kafanı kaldırıp bakmaya değmez çünkü. Kiminin saçları beyazlamış. Kiminin beyazlatacak saçı kalmamış. Küçük yaşlardan beri çalışmaktan çökmüş omuzları çoğunun. Yüzleri alın teri ile yıkanmaktan kararmış. Helal rızk peşimde sürmüşler ömür atlarını bunca sene. Atı dehle dikçe beden çökmüş, ruhları yavaşça sönmüş. Sallanırken otobüste sağa sola zifiri karanlık yolları izler gözleri. Yürekleri daraltan bir kasvet var havada. Ufuk çizgisi gibi sonu görülmeyen İstanbul trafiği...

   Bazende iki keş biner otobüse. Damarlarında uyuşturucu madde cirit atanlardan. Gözler kan çanağı. Ayakta durmaya mecalleri yok. Zeka seviyesi beş yaşına kadar düşmüş yada içgüdüyle hareket ediyorlar. Kestirmek güç.

   Sonra iniyor benim gariban işçim. İniyor ve elindeki erzak torbaları ile yürümeye başlıyor. Bilmiyor ki satın aldığı ne varsa onlara para vermiyor. Para denen şeyi kazanmak için zamanını harcıyor. Aslında aldığı her şey için hayatından veriyor. Benim saçları beyaz, elleri nasırlı gariban işçim. Ailesini doyurabilmek için ömrünü, yağ misali atıyor hayat denen kızgın tavaya... Kendi yağında kavruluyor...

Mr Anonim.




PORNOGRAFİ (Cincikleme)

   Ne güzel şey şu porno. Erotizmin nirvanası. Zengin çeşitlilik, kolay ulaşılabilirlik, gerçek hayatta yüzünü dahi göremediğin kadınların, anadan üryan karşında düdükleşiyor olması ve bu gibi çeşitli sebepler nedeniyle Porno, cinselliği sahra çölüne dönmüş gençliğimizin otlandığı bir vahadır. Bu öyle bir vaha ki, otlayanın vay haline! Uyuşturucu maddeden beter bağımlılık yapan, kız erkek ilişkilerinde erkeği tutuklaştıran, ilerki yaşlarda ereksiyon sorunu ve erken boşalmalara sebep olan vede bunun gibi türlü kötülüklere yol açan zihinsel bir hastalık türüdür. Sakin olun hepsini anlatıcam. Lan altı üstü düdükleşiyorlar mal mal konuşma deme bir dinle liseli ergenim benim. 

Hepimiz en başta bir porno izler, her ne katagoride olursa olsun fazlasıyla heyecan ve haz duyar kendimizden geçerdik. Şimdiyse yan yana beş sekme açıp heyecan ve hazdan bi haber samanyolunda sırlar dünyası izler gibi düdükleşme izliyoruz. Bazen bi posta yetmiyor, 3 4 5 ver yansın ediyoruz ama yok anasını satayım.

Benim bağımlı ve hastalıklı kardeşlerim. İzlediğimiz sayısız pornonun bizlere vermiş olduğu yetkiye dayanarak yoldan geçen her kızın şeftalisinin kenarındaki siyah noktaya kadar hayalini kurabiliyoruz. Göğüs sarkıklığından kalça büyüklüğüne, üzerimizde nasıl zıplayacağından çavuş tokatlama stiline kadar her şey ışık hızında zihnimizden akıp gidiyor. Ama git lan şu kız sana yazıyor galiba bi tanış desem heyecandan götünden ter akar ve o terle baksırın götüne yapışır. Bir kızla nasıl konuşacağını bilmezsin, sevgilin olduğunda, buluştuğunuzda konuşacak bi bok bulamazsın. Çünkü boş zamanlarında bol kepçe porno izlemişsindir. Bunca zamanını mature pornolarına harcamışsındır. 

İtiraf edin. En başta hepimiz gelişi güzel ne bulursak izliyorduk. Şimdi ise tecavüz, shemale (tro), mature gibi uç kategorilerde cirit atıyoruz. Çünkü doymuyoruz ey dostlar. Çünkü normal bir düzüşme bizi tatmin etmiyor. Heyecanlandırmıyor. Mastürbasyon deryasının anlık zevk aleminde yüzüşe geçmişiz, kulaç atıyoruz hiçliğe doğru. Belki kız arkadaşınla öpüşmek seni heyecandan öldürecekken, sabaha kadar porno da izlesen aynı hazzın zerresini hissetmezsin. Avucunla kavradığın o suç aletini yerine koy evlat. Ve gizli gizli kesiştiğin kıza açılmak için plan yapmaya başla. 

Bir aya yakın zamandır porno izlemiyorum. Zihnim hiç olmadığı kadar berrak. Daha hızlı düşünüyor ve hızlı kararlar veriyorum. İkili insan ilişkilerinde çok daha iyiyim. Karşı cinsle konuşacağım zaman kullanacağım kelimeler kendiliğinden dökülüyor dilimden vs. Öncelikle şunu bir kabullenmek gerek. Pornografi bir hastalıktır ve aşırı derecede bağımlılık yapar. 

Birde şöyle geniş zaman diliminde düşünelim. Gençliğimizin erkekleri şeftali, kızlarıda bamya peşinde. Tek hayat felsefemiz düzüşmek olmuş. İleriye dönük tek hedefimiz şunu nasıl düzerim buna düzlük arazide nasıl atlarım. Bizler porno vb. Filmler ile iyi ailelerimizin piçe yakın çocukları olmuşuz. Birde bizlerden doğacak yeni nesilleri düşünün. Piçten doğan çocuk ne olur? Bizlerden doğacak nesil acaba nasıl olacak. Bizlerde kızımız yıl sonu balosunda bekaretini kaybederken çocuklar gibi sevinecek miyiz. Yoksa farklı tatlar için karılarımızı mı düzdüreceğiz. Yada direk ibne olup kendimizi mi düdükleteceğiz. Oğlumuz kuzenlerini, yengelerini, ablasını ve hatta anasını düzmek için can atacak. Saçmalama aq deme. Sen porno izlerken neler dikkatini çekiyor. Neler seni cezbediyor. Hangi kategorideki pornolardan sayısız sekme açmışsın seni piç. Senin düşündüğünü, hayalini kurduğunu senin daşşağından düşürdüğün piçin uygulayacak. Olay bu kadar basit. Silkelenme zamanı geldi ey genç. Türkiyenin nesli şuan senin ellerinde. Yada 'avucunda'.

Amerikada obezite hastalık sayılalı kaç zaman geçti ? 10 mu? Bizde iki sene evvele kadar birine obezite deseydin eğer, adam ölmüş anama mı küfür ediyosun lan diyip üstüne atlardı. Demek istediğim bize çoğu şey geç geliyor kasıtlı olarak. Koymuşum globalleşen dünyaya. Bilerek ve istenerek yapılıyor bu. Amaç gençliği am delisi yapmak. Bu kadar açık ve net. Ben mastürbasyona ortaokulda başladım. Hiç bulaşmasaydım şuan bilim adamı olurdum aq. Neyse dağıtmayalım. Şuan amerikada porno bağımlılığı bir hastalık. On sene sonra bizde de anılmaya başlanır...

Çokça uzattım. Hiçbir şeyi düşünmeyin. Baltalanan insan ilişkileri, orta yaşlarda erken boşalma ve ereksiyon sorunları, yorgunluk, sabahları bitkin uyanma, hayattan tat alamama, yalandan protein kaybı, gözde oluşacak sorunlar, prostat, meni sayısında ciddi kayıplar, ağır düşme, tez canlı olamama falan filan işte aq. Bunları düşünme. Sadece senden çoğalacak yeni nesli düşün. Zaten porno izlemeyeceksin...

Elindeki suç aletini yerine koy evlat.

Sözü üstadıma bırakıyorum. 

Sevgilerle, Mr.Anonim


   Ne güzel şey şu kadınlar. Yolda yürürken deri tayt giymiş dar kıçları seyretmek gibisi var mı? Hayallere dalıyorsun, bulutların üstündesin, kıç karşında, sade ve çıplak. Sanma ki deri ya da kıç fetişistiyim. Favorim yumuşak kırmızı parlak ojeli ayaklardır ama kıç işte.. baktırıyor kendine. Cinsiyetçi değilim, sapık hiç değilim. Bütün mesele içgüdülerim. Ben jokey değilim içgüdülerim de at değil. Sidik yarıştırmıyorum. İçimden geliyo' işte n'apabilirim ki, erkeklik doğası. İlk insan da çıplaktı. Memeler kıç falan hepsi fora! Şimdi sorun ne? Niye çekiniyoruz? Ya da neden kabalaşırken çıplaklık ve mahremiyet birden bire dünyanın en ciddi meselesi oluyor? Aklını sikeyim insanoğlu (küfür denen şey bile cinselliğin dışa vurumu). Mutlu olmayı bilmeyen aklı en gelişmiş yaratıksın. Bence o kadar da akıllı değilsin. 

Hangimiz çekmedik ya da parmaklamadık ayıp denen yerlerimizi? Bi' de şu unutulmayan ilkler var. Ya fısıldayan bi' arkadaş ya internet ya da gazetedeki bikinili kadın resmi veya yarı çıplak erkek model. 

Tamam tamam prezervatif reklamını ve seks işçilerini görünce "anne o neee, o kadın naaabıyooo?" soruları gelir genellikle. Çocukken sekse başlasınlar demiyorum ama elin gavuru dediğin adam bunun eğitimini veriyor. Neden mi? Çünkü mutlu toplumlar mutlu cinsel hayatı olan insanlardan oluşur. Sen de çok inançlı bir bireysin günaha girmemeye çalışır, 'dalga'lı deniz gibi çıpınır durursun. Niye? Öteki tarafta hurilerle swing parti var.

Her gördüğüne duyduğuna zaten inanmıyorsun. Git haberleri aç ya da bi' romantik film izle. Ne haberlerde gördüklerin gerçek, ne de filmlerdeki aşklar. Aksiyon filmleri zaten gerçekten en uzak şeyler. Bilim kurgu bok yesin. Erotik filmler biraz olsun gerçeğe yakın. Ama fazla sanatsal. Kimse Salvador Dali değil ki yatakta sürrealist sevişebilsin. Öyleyse n'apıyoruz. Açıyoruz Sasha Grey'i (çünkü o gerçek bir performans sanatçısı). Dürüst insanlar ve filmler vardır. Hayat kadınları ve pornolar.

Sevişmek lazım üstadım.

Kuzgun Bey